29.11.2008

0 yorum
Bu sevdadan geçersin

Niçin beni yan bakışla süzersin?
Sözlerime neden dudak bükersin?
Bugün sever, yarın belki üzersin

Gel üzülme, bu sevdadan geçersin.

Sevsen de hoş, sevmesen de sen beni,
Ben vahşiyim, hiç sevdirtmem kendimi;
Bu halimle incitirim ben seni;
İncinmeden bu sevdadan geçersin.

Bülbül gibi aşık olma her güle;
Vefasızdır, gül inanmaz, bülbüle;
Çünkü şakır lalelere, sünbüle;

Sünbül gibi aşkın solar geçersin.


(Gözyaşları adlı kitabından alınmıştır.)


İhsan Raif Hanım
0 yorum
ISLIK ÇALMAK


Balıklar için deniz lazım
Sevişmek için işsiz olmak,
Ve geceleri yatakta
Duymamak için tabanların sızısını,
Zengin olmak lazım.

Oysa ıslık çalmak için
Bir şey lazım değil...


Melih Cevdet Anday
0 yorum
ISLIK ÇALMAK


Balıklar için deniz lazım
Sevişmek için işsiz olmak,
Ve geceleri yatakta
Duymamak için tabanların sızısını,
Zengin olmak lazım.

Oysa ıslık çalmak için
Bir şey lazım değil...


Melih Cevdet Anday
0 yorum
Her Şeyi Birden İstemek
O kitabı da okudum bitirdim
Hani o genç kızın beni unuttuğu
Bir ara fena halde fikrindeydim
Dudağındaki nem gözündeki buğu
Durmadan hayal değiştiriyorduk
Cetrefil bir hayat herkesin koktuğu
Kaderlerimiz kalındı sevinçlerimiz çabuk
Yaşamadan dağılıyor yarısından çoğu
Erteleyip durduk suç ortaklığımızı
Asıl mutluluğun içinde bulunduğu
Bazı ben yanlıştım o yanlıştı bazı
Çünkü gecikmenin ağır yorgunluğu
Yanlızlığımız herşeyi birden istemekti
İsteği gerçekleştirmez isteğin yoğunluğu
İhtiyaç başka bir boyuta geçmekti
Devreden çıkarıp gereksiz sorumluluğu
Tekrar loş yalnızlıkların en dibindeyim
Sararmış yaprakların usulca savrulduğu
Köprüler yıkıldı artik kendimleyim
Parmak uçlarımda ölümün soğukluğu

Atilla İlhan
0 yorum
Ölümü Ektim Randevu Yerinde
Beklemekten Ağaç Olsun

Zembereği boşalmış sözcüklerin
Akreple yelkovan öpüşüyor onikide
Bütün ziller vaktinde vuruyor,
tembellik edip gitmeyeceğim
Kusura bakma ölüm
Bugün de gecikeceğim
Sessizlik çökmüş kentin sokaklarına
Martılar uykuya dalmış
Kar bütün izlerini örtmeye hazır
Randevularımıza sadığımdır sektirmem saatini ama bu sefer tembelliğim tuttu, ölüm daha çok beklersin beni…
Şimdi kış ölümün vaktidir derler ve tecrübelerimden bilirim kışın ölene söverler.
Kusura bakma ölüm
ben ardımdan sövdürmem.
Bu randevuya asla gelmem.
Bu şiirin içinden tren de geçebilir
Uçak da
Vapur da
Bütün teknolojik ölüm aletleri de
ama hiç birine binmeyeceğim
Kusura bakma ölüm
gelmeyeceğim

***

Gelecek öyle uçsuz bucaksız duruyor ki
Ve ben ne olacağını merak ederken
hani filmin en güzel sahnesinde
sinemadan çıkar gibi
hayattan çıkıp gidemem
Kusura bakma ölüm
Adın çok soğuk gelemem
Bunca mazeretim varken
yaşama dair,
ölümü aklımdan bile geçirmem
Seviyorum seni hayat
tüm kötü sürprizlerini de..



Erol ZAVAR
0 yorum
Tuz Kadar Nefret

Bilmeden içine darlık verdimse,
Vedamı özrüme sayıver gitsin.
Sevmek sevdiğini mutlu görmekse,
Ey gönlüm; bu aşktan cayıver gitsin!

Aşkınla yüz yürek kavrula dursun,
Dilerim kahrınla can verip ölsün!
Kalbinde tuz kadar bir yerim olsun,
Adıma 'nefretim' deyiver gitsin!

Celalettin Uçar

23.11.2008

0 yorum
Ne dindim, ne duruldum her yokluğu unuttum,
Ne varsa sende buldu bu kalp,
Ne günlere kaldı bu can dayandı durdum,
Döner sabır dedim bu yürek...

Gel gör ki, senden sonra ben hiç kimseye aşık olmadım, olamadım...

Ne varsa geçmişte kalan seninle yaşanan
gözlerimden geçiyor şimdi...

Bir zaman geçmiş aşklardan bir şiir ya da bir kitap okursan hatırla...

Seni halen sonsuz ve yalansız,
Seni halen derinden ve rüyalarında,
Seni halen karşılıksız ve amansız seven biri var...
0 yorum
k o r k m a y ı n u n u t u l u y o r

suya hapsedilmiş bakterilerle güzelleşiyor
ölümün en lacivert masumiyet hadisesi;
öğrencilerince taciz edilmiş berbat bir ömür lisesi
gibi artık üniversiteye hazırlanıyor imparator.

katalizöre bir keşke edasıyla yaklaşan azılı vücut
önemini yitirmiş plastik bir tabut -ki
içindeki
kalıba ve ilahi kalabalığa
bütün etlerin hükmettiği şehvetle yalvarmakta.
uzun yol hevesiyle şahlanıyor sürat
sürat, kendi dışındaki süratle hayale varmakta.

öyle bir hayal tasvir edin, hayatı ölümle suçluyor
ve eğildiği okyanusu içindeki ölü hayvanlarla avuçluyor
içiyor
içiyor
kana kana, kana yıkıla içiyor
derin bir oh çekiyor sonra,
ardından kaldırıyor başını ve hatırasını
tabiata dönüp
'affedersiniz ama, yanınızda fazla aşk var mı'
diye soruyor.

siz bir kelebeğe tutunuyorsunuz telaşla, onu incitmeden,
kelebek telaşla geldiği tırtıla tutunuyor

insan bu, azat etmek de gerek
korkmayın, unutuluyor!


8 kasım 2003
berlin

Küçük İskender
0 yorum
t a r i h t e k e r r ü r e t m e z
b u n u h a n g i m a n y a k s ö y l e d i ? !

Karanlık bir kutu bu. İnsanın karakutusu kurukafasıdır diyen uzak arkadaşımın, ayaklarını sallaya sallaya oturduğu duvarın üstünden üzerime kağıttan uçaklar attığı gece! Onun havaalanı olduğum saatlere yargısız sadakatlerin çöküşü! Kur yapan bir karınca yuvası vardı gözbebeklerinde!
Hüznün çiçeği pek yakışır sevgilinin ağzına! Hafif hafif ısırır! Kıpkırmızı bir elbise giymiştir ve sonsuza kadar da çıkartmayacaktır onu. Bir savaşa gidiyordur; öldürecektir! Barış yanlısı olamayacak kadar talihsizdir!
Kemanla piyanonun gücünü gözler önüne seren nefis bir melodi olarak hatırlanacaksın sen çocuk! Düştüğün adada, sahilde yaktığın ateş gibi parlayacak göğsüm sen beni yaşattıkça!
Bileğimi kestim / bileğini kestin: ordan çektiğimiz iki damarı bağladık birbirine. Artık büyük dolaşım'ın adı, SEVDA'dır! İçimde hissederken kanını, bu şehrin daraldığını / aşağılara doğru genişlemek istediğini düşünüyorum. Kanın beni üşütüyor. Sen sakın menenjit olma, e mi?!
'Hiçbir şeyi unutma! Ben unutmayacağım!.' diye fısıldamıştın kulağıma otobüse binerken. Arkanda seni seven adam duruyordu. Bakışlarımı kaçırmıştım. Bakışlarımı kaçırıp yüzümden fidye istemiştim. Şimdi aynı bardaktan su içemiyoruz! Ben bunu biliyorum, su biliyor, bardak biliyor; bir sen bilmiyorsun! Seyahat acentaları önünde ayrılan, orda kavuşan, orda bir tutkuya büyümesi için izin veren insanlardan bizi ayıran nedir ki.. Ayrılığı dört tekerleğin yönüne bindiren mi suçludur, o dört tekerleğe bir beşinci tekerlek olarak eklenen mi?! Ansiklopediler açıklayamıyor bunu!
Dallı budaklı bir bedende, teras katındayız! Bütün görüp görebileceğimiz: HAYAT! O yüzden zar tutma, kağıt kurma, taş çalma aşkın peşinde koştururken! Kök salmak, bitkilere has bir özelliktir; sen tek bir yere yerleşemezsin. Geleceksin. Seni ölüme, aykırılığa, başkaldırıya davet eden, ait olduğun, bu soktuğum cehenneme geleceksin. Bir çeşit love story meselesi! Ama cesaret, biraz da büzük meselesi! Sesim duyuluyor mu?! Sesimi işitmeye çalışanların kulakları var mı?!
Gece otobüslerinde cam kenarı masalları. Gece otobüslerinde valizlere, çantalara doldurulup götürülen onca an! Gece otobüslerinin seveni karartan o soluk, sarı ışıkları! Karanlık bir kutu bu. Karanlığı yasallaştıran, karanlığı bir güç gösterisine dönüştüren, aydınlıklarla sınırlı olduğunu kanıtlayan bir kutu bu otobüs! Muavini çağır yanına ve ona de ki: 'ben asla gelmemiştim, asla da dönmüyorum!.'
Zamana arka çıkan kahramanlar, yiğitlikler-trajik çelişkiler ve bir boka yaramayacak hüzünler için yakınlaştık seninle. Yeni yıkanmış bir salkım üzüm gibiydin şarabını saklayan. Ben Ortaçağ Avrupası'nı anlatan uzun metrajlı, biraz yavan, biraz vakit geçirtici bir filmdim; sen ise Nirvana'ya ait şık bir klip! Aşk, ağır iştir: emekli olamazsın, sigortası yoktur, ikramiye alamazsın, yıllık tatil izni verilmez, greve kalkıştın mı yersin sopayı, her dakika lokavt tehlikesiyle burun burunasındır, kaza riski yüksektir, amatörce uğraşılır! Aşk, ağır iştir! Yol boyunca bunları şoföre dayatamazsın. O, uykuya yenilmek üzeredir, sen ise rüyaya!
Yolculuklar neye ulaşma isteğidir?! Bir inkar, bir veda, bir çarpışma, bir yaralanma nedeni midir?! Böyle siktirip gitmek, geride kalanı sahnede zorla Stand Up Tragedia oyuncusu kılmaz mı?! Bu kılınan, farz mıdır?!
Otobüslerin hiç mi vicdanı yoktur?!
Gece otobüslerinde kurduğun hikayeler, walkman'de dinlediğin ezgiler.
Gece otobüslerinin konakladığı tesislerde birkaç lokma atıştırırken kendini farklı bir açlığa ve susuzluğa gömülü bulman. Gece otobüslerinin kırgın, ezik, yılgın yolcuları! Heeey, size diyorum! Otobüsümüz asla mola vermeyecektir ve siz ihtiyaçlarınızı gidermek için bambaşka aşk yolculukları yapmak zorunda kalacaksınız. Bu dediklerim menenjite yol açmaz değil mi?! Sen frengi de olma!
Karanlık bir kutu bu otobüs. Buğuladığın cama birşeyler yazmaya çalışırken sen, hareket ediyor araç. Bakıyoruz ardından. İşte gidiyorsun!
Gidiyorsun işte! Bir kenti terkediyorsun. Belki de sonsuza kadar. Sonsuzluk neyse, ne halta yararsa, sonsuza kadar kadar terkediyorsun belki de. Kaybolan farlara, stop lambalarına şöyle seslenmek geliyor içimden:
'Ben bir silahım! Ama hiçbir silah yaralamaz insanı, bir başka insan olmadan!'

Küçük İskender
0 yorum
MAVİ GÖZLÜ DEV, MİNNACIK KADIN
VE HANIMELLERİ

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz :
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..

Nazım Hikmet
0 yorum
JAPON BALIKÇISI

Denizde bir bulutun öldürdüğü
Japon balıkçısı genç bir adamdı.
Dostlarından dinledim bu türküyü
Pasifik'te sapsarı bir akşamdı.

Balık tuttuk yiyen ölür.
Elimize değen ölür.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.

Balık tuttuk yiyen ölür,
birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Balık tuttuk yiyen ölür.

Elimize değen ölür.
Tuzla, güneşle yıkanan
bu vefalı, bu çalışkan
elimize değen ölür.
Birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Elimize değen ölür...

Badem gözlüm beni unut.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.
Üstümüzden geçti bulut.

Badem gözlüm beni unut.
Boynuma sarılma, gülüm,
benden sana geçer ölüm.
Badem gözlüm beni unut.

Bu gemi bir kara tabut.
Badem gözlüm beni unut.
Çürük yumurtadan çürük,
benden yapacağın çocuk.
Bu gemi bir kara tabut.
Bu deniz bir ölü deniz.
İnsanlar ey, nerdesiniz?
Nerdesiniz?

[1956]

Nazım Hikmet
0 yorum
YAĞMUR

Yağmuru sevdiğini söylüyorsun
ama yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun


Güneşi sevdiğini söylüyorsun
ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun


Rüzgarı sevdigini söylüyorsun
Rüzgar çıkınca pencereni örtüyorsun


İşte bundan korkuyorum
Çünkü beni de sevdigini söylüyorsun

W.SHAKESPEARE
0 yorum
BİRDENBİRE

Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Herşey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan
Filiz birdenbire oldu.
Tomurcuk birdenbire.
Yemiş birdenbire oldu.

Birdenbire,
Birdenbire
Her şey birdenbire oldu.
Kız birdenbire, oğlan birdenbire
Yollar, kırlar, kediler, insanlar...
Aşk birdenbire oldu.
Sevinç birdenbire.

Orhan Veli KANIK
0 yorum
Olgunluk


.......20 li yaşlara kadar iyilikle kötülüğün ülkesi, kalın sınır çizgileriyle ayrılıyor birbirinden. Sıkı dostları ve düşmanları oluyor insanın. Onları ölesiye seviyor yada ölesiye nefret ediyor onlardan.

30 larındayalanı hakikatten ayırt etmeye başlıyor. İyi sandıklarının hıyanetiyle tanışıyor, sırtında dost işi hançer darbeleriyle; ve en kötü zannettiği şefkatle imdadına yetişiveriyor.

Zaman kanatlanıp da 40 ınayaklaştığında insan, iyiyi kötüden ayıran hudut çizgilerini birbirine karıştırıyor. İyilere nakşolmuş kötüyü ve kötülerin içindeki iyiliği de keşfediyor ademoğlu. Anlıyor ki, iyi insan/kötü insan yok; insanın içinde iyilik ve kötülük var, kötüyle iyi panzehiri değil birbirinin; kankardeşi. İyilerle kötüler çekiştirmiyor ipi. İyilik ve kötülükten örülmüş ibrişimin kendisi.

Bunu anlayınca şaşmıyorsun nefretin birden şehvete dönüşmesine; acı girdaplarının içinde hazzın raksetmesine. Tevazuyla gurur, haysiyetsizlikle onur el ele yürüyor. İnsan, şuuraltındaki isyankarla sahtekarı, günahkarla tövbekarı birarada farkediyor. Benim, hükmeden ve boyun eğen, zulmeden ve acı çeken. Bunca şiddet kadar onca merhamet de benim eserim. Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi hezimete bulayan benim. Kundak bezime tıpatıp benziyor kefenim, hayatım muhteşem ve sefil, mağrur ve rezil, hayasız ve asil.

İşte bu keşif kolaylaştırıyor yaşamı.. Anlıyorsun ki toplumlar gibi insanlar da kanlı iç savaşlarına borçlu ilerlemesini..

O zaman , iyileri kötülerden ayırmakgibi nafile bir uğraşı bırakıp -başta kendin olmak üzere- insanların içindeki iyiliğin peşine düşüyorsun; kıymet bilmeyi ve -yine başta kendin olmak üzere- herkesi hoş görmeyi öğreniyorsun.

Tükendikçe pahalanıyor zaman; günler azaldıkça uzuyor. Saçların gibi, seyreldikçe değerleniyor dostların. Günahları ve zaaflarıyla da övünüyor insanlar; sevapları ve zaferleri kadar.

Önemli değil kaç kez yenildiğin; önemli olan, kaç yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğin.

Bu paramparça ruhlardan, çelişkili duygulardan, çatışmanın açtığı yaralardan mucizevi bir ahenk çıkıyor ortaya ki olgunluk diyorlar adına.....

Can Dündar
0 yorum
BAĞIŞLA



Ya zamanından çok erken gelirim..
Dünya'ya geldiğim gibi,
Ya zamanından çok geç,
Seni bu yaşta sevdiğim gibi....

Mutluluğa hep geç kalırım.
Hep erken giderim mutsuzluğa..
Ya herşey bitmiştir çoktan,
Ya hiçbirşey başlamamış...

Öyle bir zamanında geldim ki yaşamın,
Ölüme erken,sevgiye geç..
Yine gecikmişim bağışla sevgilim..
Sevgiye on kala,ölüme beş......

AZİZ NESİN

21.11.2008

0 yorum
Wonderful Life - Black


Here I go out to see again
the sunshine fills my hair
and dreams hang in the air
Gulls in the sky and in my blue eyes
you know it feels unfair
there's magic everywhere

Look at me standing
here on my own again
up straight in the sunshine

No need to run and hide
it's a wonderful, wonderful life
No need to laugh and cry
it's a wonderful, wonderful life

Sun in your eyes
the heat is in your hair
they seem to hate you
because you're there
and I need a friend
Oh, I need a friend
to make me happy
not stand here on my own

Look at me standing
here on my own again
up straight in the sunshine

No need to run and hide
it's a wonderful, wonderful life
No need to laugh and cry
it's a wonderful, wonderful life

I need a friend
oh, I need friend
to make me happy
not so alone.......
Look at me here
here on my own again
up straight in the sunshine

No need to run and hide
it's a wonderful, wonderful life
No need to laugh and cry
it's a wonderful, wonderful life

No need to run and hide
it's a wonderful, wonderful life
No need to run and hide
it's a wonderful, wonderful life
wonderful life, wonderful life
0 yorum
ATEŞ GEÇSİN ÜZERİNDEN...


Ateş geçsin üzerinden
Bırak!
Gece düşsün önce

Şarap
Sıcak
Ter
...........Karışsın!

Sulu bir kana bulan
Ağzında atsın kalbin
Dudakların tutsun
Fırlak nabzını..

Ateş geçsin üzerinden
Bırak!

Günah
Zevk
İhtiras
............Oynaşsın!

Kanmayan bir kadınlık
Kessin soluğunu..

Koskoca bir safsata
Şimdi o sadakat
Sal
İçindeki korku yılanını
Ezsin dudaklarıyla
Arzunla şahlanarak

Ateş geçsin üzerinden
Bırak!

Kıpkırmızıya döndü
Soğuk hücren bak

Yükseliyor üstünüzde
Günahın gökkubbleri
İhtiras bayramının şarkısını çalıyor
Kubbendeki çanlar...


Ateş geçsin üzerinden
Bırak!

Gözbebeklerine bak
Her zerrende sürünen o yılanın
Orda yatıyor tek şahidi günahının

Kıpraşma !
Düş
Gerçek
Ve Masal
..........Ayrışmasın!

Ateş geçsin üzerinden
Bırak...

D.MARÇİ


::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

BU AŞK ÇOK ZOR!



Bu Aşk çok zor
Yoksun bedeni, hep düşlerimi zorluyor..

Elleri yok
Ayakları yok!

Sana kavuşturan..

Bir baş düşlüyorum üzerinde
Gözleri sen,
Buseleri senden..
Çalamıyorum dudak izlerini
İçemediğimiz o üzümsuyu kadehlerinden..



Saçlar yamıyorum
Uzun ve ince ince
Aramızdaki yollardan esintilice..
Uykusuz ,sensiz gecelerimin avuntusu kahvelerden çalınmış renklere
Boyuyorum herbirini..
Kayıyorum sonra ,bir su damlasının terkesinde üzerlerinden
Alaşağı
Hoyratça!
Kıpırdamıyor tek bir teli bile..

Oysa ben;

Savrulsunlar istiyorum
Dalgalansınlar
Dağılsınlar dört bir yana,

Saçlar ve yollar...

Çıkan rüzgarlar
Düşürsünler istiyorum seni önüme;

Olmuyor..

Bu Aşk çok zor
Yoksun bedeni, hep düşlerimi zorluyor..

Uyumak istiyorum,
Uyanmak istiyorum..
Uyumak istiyorum,
Uyuyorum..

Yine yanlız
Yine bedenimin ısıttığı
Küçücük yerde..

Oysa ben;

Şu kocaman yatağımın her köşesini sarsın istiyorum sıcaklığımız

Olmuyor..

Damla damla dalıyorum rüyalarıma
Bir sahile düşüyorum..

Bu kez ,
Ne yıldızlar var
Ne Güneş
Ne de Ay
Aşk ın bedeni gibi yoksun bir gökyüzü..

Mavisu bile sarmak istemiyor beni
Dalgalarını atıyor üstüme
_Gelme öte
_Gelme beri ..

Gittikçe giden dalgalardan geriyeyse
Yüzlerce çakıl taşı var ellerimde..

Koşuyorum rüyamdan
Koşuyorum kabuslarımdan

Uyanmak istiyorum,
Uyuyorum..
Uyanmak istiyorum,
Uyanıyorum..

Yutsam diyorum
Avuçlarımdaki çakıltaşlarını
Boğulsam,
Ölsem,
İntiharmı olur adı?

Oysa ;

Bu bir Aşk cinayeti
Faili meçhullerden..
Çünkü ,
Alamıyorlar parmak izlerini
Aşk'ın dokunmadığı tenimin
Tek bir zerresinden!



Delirmemek işten değil;

Olmuyor..

Yanlız deliliklerde ,deliliğe şahit bile bulunmuyor!


Sense yaşıyorsun
Tüm kalabalığınla

Dillerinde, mısralarında kalan sevda bahsi..

Aşk sız

Bensiz

Umarsız!


D.MARÇİ

26/8/2008

20.11.2008

0 yorum
MUTLULUĞUN TANIMI


Büyük bir kedi, kuyruğuyla oynayan küçük bir kediye sormus:
"Neden kuyruğunu kovalıyorsun?"

Yavru kedi yanıt vermiş:
"Bir kedi için en güzel şeyin mutluluk, mutluluğun da kuyruğum olduğunu öğrendim. Bu nedenle onu kovalıyorum, yakaladıgımda mutluluğa kavuşacagım."

Bunun üzerine yaşlı kedi şöyle demiş:
"Gençken ben de mutluluğun kuyruğum olduğuna karar vermiştim. Ama şunu farkettim; ne zaman onu kovalasam benden uzaklaşıyor, ne zaman kendi yoluma gitsem hep peşimden geliyor."
0 yorum
YAPRAKTI

Bir başka yolculuk dalından düşmek yere,
Yaşadığından uzun;
Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere.

Ağacın yüksekliğince,
Dalın yüksekliğince rüzgarda;
Ve bir yeni ö'mü'r
Vardığın çimen yeşilliğince.


Can YÜCEL

GÜLÜMSE

Hadi gülümse bulutlar gitsin
İşçiler iyi çalışsın, gülümse
Yoksa ben nasıl yenilenirim
Belki şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.

Sazlarım vardı, ırmaklarım vardı çok
Çakıltaşlarım vardı benim
Ama sen başkasın anlıyor musun
Tut ki karnım acıktı, anneme küstüm
Tüm şehir bana küskün
Bir kedim bile yok anlıyor musun

İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.



Kemal BURKAY



66. SONE
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.

William SHAKESPEARE

Çeviri : Can YÜCEL
0 yorum
KARASEVDA
ak bir yaban güvercini
gibiydin aşk
vişnelere
bulaştın kirlendi beyazın.

takılamayan
telli duvak

verilemeyen mendil

düşlerde
kaldın.

al üstüne mor giymiş
körkuyularda
körkuyularda

sevdadan delirmiş.

ah yüzüne bütün kapılar
kapanmış senin
ıtır
ve yasemin kokulu günah.

çıkılamayan yıldız
gidilemeyen iklim

kimbilir hangi limanda
hangi gemiye
yüklenmiş.
al üstüne mor giymiş
körkuyularda
körkuyularda

sevdadan delirmiş.

düşlerde
kaldın.

Behçet AYSAN

19.11.2008

0 yorum
http://www.mesleklisesimemleketmeselesi.com
0 yorum
ÖZLEDİM SENİ..


özledim seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü...
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
'git artık' demek
'beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa'
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....
0 yorum
DEGISIK
Baska turlu bir sey benim istedigim,
Ne agaca benzer, ne buluta benzer;
Burasi gibi degil gidecegim memleket,
Denizi ayri deniz, havasi ayri hava;
Nerde gorduklerim, nerde o bekledigim kiz
Rengi baska,tadi baska.

CAN YUCEL



SEVGI DUVARI

Sen miydin o yalnizligim miydi yoksa
Kor karanlikta acardik pasli gozlerimizi
Dilimizde aksamdan kalma bir kufur
Salonlar piyasalar sanat sevicileri
Derdim gunum insan arasina cikarmakti seni
Yakanda bir amonyak cicegi
Yalnizligim benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

Kumkapi meyhanelerine dadandik
Onumuzde Altinbas, Altin Zincir, fasulye pilakisi
Ardimizda gorevliler, ekipler, Hizir Pasalar
Sabahlari aciklarda bulurlardi lesimi
Oyle sicakti ki copculerin elleri
Copculerin elleriyle oksardim seni
Yalnizligim benim supurge saclim
Ne kadar kotu kokarsak o kadar iyi

Baktim gokte bir kirmizi bir ucak
Bol celik bol yildiz bol insan
Bir gece Sevgi Duvarini astik
Dustugum yer oyle acik secik ki
Basucumda bi sen varsin bi de evren
Saymiyorum olup olup dirilttiklerimi
Yalnizligim benim cogul turkulerim
Ne kadar yalansiz yasarsak o kadar iyi


CAN YUCEL
0 yorum
BİR ÇİÇEK

Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yanlışı düzeltircesine açmış;
Gelmiş ta ağzımın kenarında
Konuşur durur.

Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
Güverteleri uçtan uca orman;
Aldım çiçeğimi şurama bastım,
Bastım ki yalnızlığımmış.

Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Cemal Sureya
0 yorum
İNSAN Kİ HASRETİ KADAR

Aşksa:
sağır da olsa dile döner seslenir..
Düşse:
eni sonu suya düşer ıslanır..
Aşktan öte başka hangi tohum yeşerir
hangi dal sürgün verir ezildiği yerinden?


(... Dolunaydı ...Dağların buğulandığı,
toprağın yoncalandığı aydı... Öpsem,
yaralanır sandığım
çiçekler kadar körpeydi bahar..
Bir yanım sazınca külhan,
yağız, civan, atmaca;
bir yanım nazınca uslu,
suskun, ıssız, utangaç,
savrulup savrulup sokaklara
söylediğim şarkılar
süsüydü ömrümüzün,
yitince bulunmaz zenginliğimiz..
Ne güzel günlerdi ah
ne güzeldin gençliğim;
gönlümü tarih düşüp
ömrümce yol gözledim,
yazık ki sen beklemedin... )


İki derde yenik düştüm ne çare:
biri aşk
biri düşten düşe sızım sızım yüreğim...

Taşa çaldım derdimi,
taş çatladı kıvrım kıvrım kök verdim;
güle sardım kendimi,
gül kurudu derdim azdı yürüdü...

İnsan ki hasreti kadar:
belki bin sevda bin ayrılık
fakat
bir aşk bir intihar
bir ömre ancak sığar.


Varlık, Haziran 1999

Nihat Behram

17.11.2008

0 yorum
Sessiz Gemi

Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.


Yahya Kemal Beyatlı
0 yorum
O Zeybek

Zeybeğimi, birkaç kızan, vurdular;
Çukurda üstüne taş doldurdular.
Bir de, ya kalkarsa diye kurdular...
Zeybeğim, zeybeğim, ne oldu sana?
Allah deyip, şöyle bir doğrulsana!

Zeybeğim, kalkamaz, dirilemez mi?
Odası mühürlü, girilemez mi?
Şu ters akan sular çevrilemez mi?
Ne günedek böyle gider bu devran?
Zeybeğim, bir sel ol, bir çığ ol, davran!

Kır at zincirlenmiş, ufuk sahipsiz...
Han kayıp, hancı yok, konuk sahipsiz...
Baş köşede sırma koltuk sahipsiz...
Kızanlar, dört yandan, hep abandınız!
Zeybeğin kanına ekmek bandınız!

Bilemem, susarak ölmek mi hüner?
Lisan çıldırıyor, dil nasıl döner?
Ondan son iz, uzak, uzak bir fener...
Öldü mü? Çatlarım yine inanmam!
Gizliye yanarım, ölüye yanmam!

Zeybek kaybolduysa bunca kayıp ne?
Tesbihi dökülmüş, aranır nine;
Balonu yok, ağlar çocuk haline...
Zeybeğim, dünyayı aldın götürdün!
Bir öldün de, beni binbir öldürdün!

Beyni tırmık tırmık, pençelere sor!
Mevsim niçin ölgün, bahçelere sor!
Sor; çukuru nerde, serçelere sor!
Ağla, bir dinmeyen hasretle ağla;
Zeybeksiz yolları gözetle, ağla!

1964

Necip Fazıl Kısakürek |

14.11.2008

0 yorum
SERÇE VE GÖÇMEN KUŞUN HİKAYESİ

İhanetin adı göçmen bir kuşa verilmiş,
Sadakatin adı ise; bir serçeye

Göçmen kuş bütün bahar ve yaz boyunca
Küçük köyün üstünde uçmuş serçeyle beraber

Küçük sinekleri, kurtları yemişler,
Kış yağmurlarıyla şaha kalkmış, derelerden su içmişler.

Masmavi gökyüzünde dans etmişler,
Çiçek açan ağaçlara konup, papatya tarlalarında gezmişler...

Birbirlerine söz vermiş kuşlar;
Ayrılmayacağız diye.

Ama kış gelmiş,
Göçmen kuş adına yakışanı yapmaya kararlıymış,

Serçe ise her zamanki gibi sadık
Ama sevgi de yabana atılmaz bir gerçek.

Ayrılık acı, ihanet kötüymüş serçe için
Yaşamaksa önemli imiş göçmen için.

O, baharların tatlı eğlencesiymiş sadece
Gel demiş serçeye benle beraber...

Başka bir bahara uçalım.
Serçe ise burda bekleyelim demiş yeni baharı

Ama kış acımasızdır. demiş göçmen,
Yaşayamayız burda, aç kalır üşürüz

Serçe hayır demiş korunuruz kötülüklerinden kışın beraber
Göçmen inanmamış serçeye hayır demiş gidelim.

Serçe için gitmek nasıl bir ihanetse yaşadığı yere
Kalmakta aynı şekilde ihanetmiş sevgiliye

Ve karar vermiş sevgiyi seçmiş
Uçacakmış yeni bir bahara...

Göçmen ve serçe çıkmışlar yola,
Ama serçe zayıfmış,
onun kanatları uzun uçuşlar için değil.

Dayanamayacakmış bu yola
Oysa göçmenin kanatları güçlüymüş

Çünkü o hep kaçarmış kışlardan
Hep gidermiş zorluklarından kışın yeni baharlara

Bir fırtına yaklaşıyormuş.
Göçmen hızlı gidiyormuş fırtınadan, yakalanmayacakmış

Ama serçe iyice zayıf kalmış, yavaşlamaya başlamış
Göçmene duralım demiş artık.

Biraz dinlenelim
Göçmen itiraz etmiş, fırtına demiş, ölürüz.

Serçe çok fırtına görmüş, kurtuluruz demiş.
Ama göçmen yürü demiş serçeye
birazdan okyanuslara varacağız

Serçe sevgisine uymuş ve
peşinden son bir gayretle gitmiş göçmenin
Birazdan varmışlar okyanusa

Kurtuluşuymuş bu büyük deniz
Göçmen için çok iyi bilirmiş buraları

Ama serçe ilk kez görüyormuş ve sanki
Gökyüzünden daha büyükmüş bu yeni mavi

Serçe artık dayanamıyormuş,
Son bir sevgi sesiyle seslenmiş göçmene

Artık gidemiyorum.... Göçmen serçeye bakmış,
Bakmış ve devam etmiş........

Okyanus çok büyükmüş, serçe ise çok küçük
Serçenin sevgisi de çok büyükmüş ama göçmen çok küçük...

Mavi sularında okyanusun bir minik SADAKAT ...
Yeni bir baharın koynunda koca bir İHANET...
0 yorum
AŞK ÜZRE

Sevişirken yılan bile dokunmaz
Tapınmakta aşktan saygın olamaz
Sevda üzre yıldırım olsa çarpmaz
İstiyorsan uzak kalmak ölümden
Hep aşk üzre olmalısın a caanım
Ki ölüm de sevişirken kıyamaz

Aziz NESİN



ACININ DUVARI ASILINCA

Kendisi çatlamadan
Toprağı çatlatamaz tohum
Asmışım sinirini mutsuzluğun
Ayrımsayamıyorum bile öyle mutsuzum
Acısını artık duyamıyorum
Ki kendim öyle bir acı olmuşum
Nasıl görmezse göz kendini
Kendimi arıyor bulamıyorum.

Aziz NESİN



YOKLUĞUNDAKİ SEN

Yine yalnız değilim her zamanki gibi
Bu Uzakdoğu gecesinde yokluğunlayım
Aramızda yirmibeşbin kilometre
Sen kıştasın ben yazdayım
Sen bir yarısında dünyanın
Ben öte yarısındayım
Yine de bırakmıyor ellerimi yokluğun
Daha da bir gönlümcesin
Varlığından bin kat güzel
O yalımsal çıplaklığın yalaz yalaz
Ve en gizlerden konuşurken ellerin
İçimden gelmiyor mektup yazmak demeden
Sevişiyoruz yirmibeşbin kilometreden

Aziz NESİN
0 yorum
Bir nokta hem hiç hem dünya